LA CASA DA PAPEL VE KORONA GÜNLERİ ÜZERİNE GELGİTLER



Bu gün günlerden Cumartesi imiş. 

Ne önemi var! 

Benim için uzun süredir günlerin adları önemini yitirdi. 

Şimdilerde corona bütün dünyayı eşitledi. Acil hizmet sektöründe çalışanlar dışında herkesin günü gecesine, pazartesi cumartesine karışmış durumda. #Koronagünlükleri ne devam o zaman.  

Ama dün bütün dünya için önemliydi. 

#lacasadapapel  'in dördüncü sezonu yayına girdi. LCDP günü benim için de Cumartesi isminden kıymetli.




Hem geçen sezon Profesörüm, aşkı bulmuşken yitirdiğini sanmış, yas acısını yaşayamadan plana devam etmek zorunda kalmıştı. Mottosu, "Sonuçta her şeyin mahvolması için aşk iyi bir nedendir" olan dizide Lizbon umutsuz bir şekilde polisin eline düşmüştü. Ekip içeride birbirine girmişti. Neler olacağını epeydir merakla bekliyorduk. 




"Hayatın heyecanı meycanı yok" modunda tek beklediğimin La casa da papel olması da ayrı bir mevzu ama bu gün neden sevdim ben bu adamı mevzusuna takıldım. Düşündüklerini söyleyemeyen biri iken sevdiğine ne yapıp edip ulaşması mı, ekibindeki herkesi değerli hissettirmesi mi çekti kendine bilmiyorum. Bir kere yakışıklı, orası kesin ama beni çeken zeka olduğundan hemen buldum nedenini:     

Hayatta B planım bile olmamasının bedelini ödediğim zamanlardayken Z planı bile hazır bir Profesöre hayran olmamam düşünülemezdi...  Belki de herkes bu yüzden sevmişti diziyi. 

(Bunun üzerine  LCDP Fenomen belgeselini izleyince sevilmeleri konusunda taşlar biraz daha yerine oturdu.)  

Diziyi müthiş bir hazla izlediğimi itiraf etmeliyim. Bir arkadaş da ben instagram hikayesinde diziyi paylaşınca "Gece azmettim bitirdim, korona günlerinde uzun zaman sonra çok huzurlu bir uyku çektim" diye yazdı. Acaba ona bu sıkıntılı zamanda huzur veren neydi? Herhalde neden bir soyguncu çetesinin koskoca emniyet güçlerini alt etmesi olamazdı. Acaba o hangi karakterle empati kurmuştu ki, rahat uykulara bırakmıştı kendini. Bilemezdim, kimse bilemez kimsenin içini ama dizi herkesi bir yerinden yakalamış ve kendine bağlamıştı. Demek ki yalnız değildim.  

Diğer sezonları ben de bir oturuşta bitirdim ama bunda beraber hareket edelim deyince cumartesiye sarktı. Bu satıları yazarken  yeni biten dizinin hemen ardından nasıl bir ekip yazdı bu senaryoyu diye düşünüyorum. Akşama da Fenomen adlı belgeseli izleyeceğiz, heyecanlıyım. Bana kalsa onu da şimdi izlerdim de, çokluk, yani çoluk çocuk...

Bu arada içimde gelgitler, kafamda deli sorular dönüp duruyordu. Mesela "Neden hemen hepsini izlemek istiyoruz?" Haz ertelemesini öğrenemedik mi? Bebeklik döneminde sütün yanında ek gıda almaya başladığında çocuğun öğrenmesi gereken bir olgu haz erteleme. 

Sekiz bölümü, sekiz günde ya da normal dizi gibi sekiz haftada izlemek gerekmez miydi? Eskiden "Evet" olan bu sorunun cevabı şimdilerde "Hayır." Çünkü artık dünya değişti. Kimse bir şeyi, bir kimseyi, hatta tıkladığı bir sayfanın açılmasını bile beklemiyor. Herkesin ve her şeyin alternatifi çok gibi görünüyor. (Ama çok değil aslında, bunu er geç herkes anlayıp yorulacak ve özleyecek yitirdiklerini.) İnternet hızının yavaşlaması ile bir kaç saniye geç açılan bir siteye eleştiriler yağıyor. Herkes her şeyi hemen olsun istiyor. Emek emek, sahneler defalarca tekrarlanarak bir yılda çekilen dizi bir oturuşta izleniyor. 

Hiç bir şey için zaman kaybetmek istemiyoruz. Süreçlerden geçerek değişmek, gelişmek kimsenin umurunda değil artık. Yani bazen, bizim gibi arada kalmış bir nesil daha yoktur diye düşünüyorum. Hem ansiklopedilerle büyüdük, hem google a alıştık. Kütüphanelerden e-kitaplara geçiş yaptık. Biz büyürken kıymetli addedilen hiç bir şeyin kıymeti yok şimdilerde. Emeklerimiz boşa gitmiş gibi görünüyor. İçselleştirdiklerimiz hariç tabi ki! 

Biz geçtiğimiz yalan yanlış öğretimlerde, özel çabamızla eğittiğimiz kendimize haz ertelemenin psikolojik olarak insana faydalarını da öğrettik. Tabağındakileri bitir diyerek büyütülmüşken şimdilerde sevilen her şeyin tek seferde tüketilmesine de şahit olduk. Bir saat önceki bir mevzudan bahsedince "Oooo, o eski haber, nerede yaşıyorsun sen" tepkileriyle karşılaştık. 

Diziyi de ayrı günlerde bölüm bölüm izlesek olurdu ama spoiler yağarken her yerden bekleyemeyeceğim dedi oğlum. Haklıydı, herkesin bir kerede bitirdiği bir dizi için onun genel tarzına göre yavaş yavaş tüketmek mantıklı değildi. 

Spoiler yesem de benim için fark etmez, oysa, ben süreçten zevk alan birisiyim.  Çünkü ikisini de gördüm, yavaşlığı ve hızı, üretmeyi ve tüketmeyi, tüketilmeyi... 

"Aklında duracağına midende dursun" demişler. Tatlılar konusunda felsefem:)) Yiyecekler konusunda beklemek iyi değildir zaten.  İnsanlar için de öyle. Beklemek ve bekletmek ancak soğutur, bayatlatır her şeyi. Misal bir pasta tazeyken güzeldir. İkinci gün kreması çatlamaya, meyveleri pörsümeye başlar. Üçüncü günde ise ekşime olur. Öyleyse payına düşeni tazeyken yiyeceksin, hazzın doruklarına çıkacaksın. Oğlumsa bebekliğinden beri tabakta bir kaşıklık yemek kalsa bile doydum der, bırakır. Bazen çok sevdiği şeyleri bitmesin yarın yerim der saklar. Yarına tadını beğenmez, çöpe atma görevini bana bırakarak uzaklaşır.   

Uzaklaşmak deyince diziden aklımda kalan bir cümle yazayım: "Bazen huzur bulmanın tek yolu uzaklaşmaktır" 

Ama ne der şair: "Gözlerimizi yalnız uzaklıklar değil, göze alamadığımız yakınlıklar da acıtır/ Ve gözleri ancak gözler bağışlayabilir/ Öyle acıyor ki gözlerim, kim bağışlayacak?" Böyle miydi Haydar Ergülen şiiri? Sis... Ne zamandır okumadım, dinlemedim. Selçuk Yöndem ne güzel okur! Eser Gökay da iyi yorumlamış.   

Şiir deyince kalkıp kütüphaneden rastgele bir kitap seçtim. Birhan Keskin geldi, severim. Bir şiir okuyayım diyerek aklıma ilk gelen sayıyı sayfa numarası yapıp 39'u açtım: 

"Bir masal
Bir taş ağırlığında olabilir mi?
Olurmuş meğer!
Birlikte bir masala inanmak istedim
Ben seninle, sadece bu...

Sen beni tek 
Tek
        Tek
Bıraktın

Benim artık taş taşıyacak
Taş kaldıracak, taş atacak
Halim mi var!" Yazıyordu. Çok güzeldi.

Evet yorgunum, günlerden Cumartesi... 
LCDP de bitti. Ne heyecanlandıracak şimdi beni? 


Handan Kılıç

4 Nisan 2020
Ankara

Bu yazı sanal yazı evinin #6dakika çalışmalarında  "Günlerden cumartesi" konusu için yazılmıştır.   




7 yorum:

  1. Bende o durum kitaplarda oluyor herkesin okuduğu kitapları okumak istemiyorum. Alsam da bir kenarda bekliyor Sonra inadım geçince bir okuyorum aslında bayağı güzelmiş🤣 profesörü sevmeyen de ne bileyim😉

    YanıtlaSil
  2. Bencede aklında duracağına karnında dursun:)
    Şu diziye elimdeki bitince başlayayım. Bu kadar bahsettikten sonra çok merak ettim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Karında durup sonra terk etse 😉 terk etmiyor sevdan beni 😂karantina günlerinden sağ Salim çıkalım inşallah seyredin güzel dizi :)

      Sil
  3. Ben neden izleyemedim,ilk bölümden sonra devam edemedim ki...Bir daha deneyeyim bakalım :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sakin kafayla bir başla biraz şans ver derim

      Sil
  4. Taş Parçaları, Birhan Keskin'in en sevdiğim şiiridir. Her seferde ilk kez okuyormuşum gibi bir etki bırakır bende.

    "Ne söylememi bekliyorsun
    Hava aldıkça sızlayan bir diş var içimde.
    Susmam bundan, konuşmam bundan.
    Ben zaten o ilk acıyla ölmediğimde çok gücenmiştim hayata.
    İnsan olmuştum ilk o zaman."

    Birhan Keskin / Taş Parçaları

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Müthiş bir şair birhan keskin
      Bu şiir de nefis
      Kitaplarını çantamda taşırım genelde

      Sil

Bırak Dağınık Kalsın sitesinde Çam Ağacının Gölgesinde vardı

  *Çam Ağanının Gölgesinde, Handan Kılıç’ın 2022 yılında çıkan romanı. Yazarın bu ilk roman fakat daha önce yayınlamış öyküleri var. Bir ilk...