KADINLAR ÜLKESİ - 2019 ALTIN PORTAKAL BELGESEL ÖDÜLÜ -Şirin Bahar Demirel



Bazen bazı konular döner dolaşır yine bizi bulur. Benim için 2019 yılı boyunca tekrar eden konu başlığı ilginç bir şekilde mültecilik oldu. 

Bu gün önce, filmine dair yazdığım Andaç Haznedaroğlu'nun TEDX konuşmasına rastladım. Misafir filminin hayatına yaptığı etkiyi anlatıyordu. Kesinlikle izlemenizi öneririm. 

Ardından düzenli olarak film gösterimlerini takip ettiğim organizasyondaki filmi izlemeye gittim. Genelde filmleri, zihnimde her hangi bir yargı oluşmasın diye haklarında hiç bir eleştiri okumadan hatta konularını bile bilmeden izlerim. Sonra döner eleştirmenler ne diyor bakarım. İşte bu gün de konusuna bakmadan gittiğim filmin mültecilik kavramı üzerine olduğu görünce gülümsedim. 


Nisan ayı boyunca bir yazı dizisi şeklinde kaleme aldığım mültecilik konusu üzerine uzun uzun yazdığımdan merak edenler için arşiv niteliğinde bir link eklemekle yetinip bu akşam izlediğim filme döneceğim. Çünkü bu yapım mülteci film festivalinde gösterilenlerden biraz farklı. 

Yapımcılığı, yönetmenliği, kurgusu, görüntü yönetmenliği Şirin Bahar Demirel'e ait Kadınlar Ülkesi isimli yapım 2019 Yılı Altın Portakal Film Festivalinde en iyi belgesel ödülünü alan film oldu. 52 dakikalık bu belgesel kaynağında şöyle anlatılmış. 

"Çoğu zaman anılar ve kişiler üzerinden tanımladığımız ev, sağlam, koruyucu ve kalıcı mıdır yoksa geçici ve soyut mu? Kaçılacak bir yer midir, sığınılacak bir yer mi? Yoksa gittiğimiz her yere bizimle gelen bir hissiyat mı? Bir yanda milyonlarca insanın güvenli bir ev bulabilmek için ölümcül yolculuklar yaptığı, bir yandan da uzayda yaşanabilecek yeni gezegenler keşfedildiği bir dönemde, bu sorular, Türkiye’den ABD'ye taşınan bir yönetmenin kişisel sorgulamasından daha fazlasının cevaplarını arıyor. Suriye'deki savaş yüzünden evlerinden edilip Florida’ya yerleştirilen Fatima ve Huda da bu arayışa katılarak, yabancı bir yerde yeni bir ev kurmanın, sevdiklerini geride bırakmanın ve hatıralarla bugünün iç içe geçmesinin ne demek olduğu üzerine, kendi sözlerini söylüyor."

"Kadınlar ülkesi" erkeklerini savaşla, göçle, hapislerde işkencelerle yitirmesi nedeniyle Suriye için kullanılan bir nitelendirme imiş. 

Belgesel, bu coğrafyadan çok uzakta yaşayan ve "Savaştan değil ama belirsizlikten, vasatlıktan, haksızlıktan, adaletsizlikten, üzerine kara bir bulut gibi çöken bunaltan baskılardan kaçmak çok mu anlaşılmaz ya da çok mu ayıp acaba" diye soran bir doktora öğrencisi tarafından çekilmiş. Meselesi biraz da kendisinin de ifade ettiği gibi, kalanlar hala orada iken giden olmanın suçluluk duygusu. Ama herkesin hayatı biricik ve tekrarı da yok. Öyleyse herkes tercihini yapmalı diyor alt metinde. En azından tercih şansı olanlar, yeni bir hayat kurmaya cesaret gösterenler için gitmenin seçenek olduğunu hatırlatıyor. Ama daha yaşanır bulduğu Amerika'ya yerleşmesinden sonra ev, yurt kavramları üzerine daha fazla kafa yormaya başlaması ile bu belgesel doğuyor. Bir çeşit sesli düşünme... 

Belgeselde ülkesini terk etmek zorunda kalsa da ailesinden kayıp vermeden bütün dünyanın rüyalar ülkesi dediği yere, hem de yolculuk esnasında hiç mülteci kamplarında kalmadan doğrudan ABD'ye mülteci olarak gidebilmiş, orada ilgili kurumlarca karşılanmış ve bir eve yerleştirilmiş, sosyal ihtiyaçları için düzenlenen programlarla entegrasyonu sağlanmış, halk tarafından çok güzel karşılanmış, yani ülkemiz dahil dünyanın çeşitli coğrafyalarında zorluklarla boğuşan soydaşlarına göre şanslı, ülkesinde iken orta sınıf üstü olduğu belli iki Suriyeli ailenin kadınlarının ev, toprak, sıla hasreti ile yeni yerleştikleri yerdeki "ev"e atfettikleri anlam mevzu edilmiş. 

Daha önce mülteci film festivalinde seyrettiğim zorlukların bir çoğunu yaşamamış, sadece toprağından zorla kopmuş mültecilerin yeni yaşamlarına adapte olmasının, anılarda dolaşırken ev edinmiş olsa da yurt edinmek için daha fazla zamana ihtiyaç olmasından bahsedilmiş. İnternet sayesinde Suriye'deki annesi ve kız kardeşi, Türkiye'deki ağabeyleri ile rahatça irtibat kuran mültecilerin çocukları küçük yaşları sebebi ile dilin içine de kolayca yerleşmiş. Kadınlar ise hem anılarda dolaşıyor hem de dili öğrenmede yavaş akan bu süreçte mutlu olmaları gerektiğinin farkındalığı ile özlemin ara sıra vuran dip dalgası ile sınırlarda dolaşan bir ruh haliyle geldikleri yeri arıyorlar. Savaş bitse, her şey düzelse yine topraklarına dönmek istediklerini söylüyorlar ama Amerikalıların çok saygılı, onlara dostça davranışları, demokrasinin, insan haklarının benimsenmesi ile alıştıkları hayat standardını bırakmak zor. Elbette çocuklarının çok daha iyi eğitim alma şansları ellerindeyken ait oldukları coğrafyaya dönemeyeceklerinin de bilincindeler. Bu nedenle özlem burunlarını sızlatan bir yürek sancısı olarak hep içlerinde kalacak. Ülkelerindeki bir ırmak kenarına benzettikleri bölgeye gidip anılarda dolaşacak ama sonra yine medeniyetin merkezinde olduklarını hatırlayıp mutlu olacaklar. 

Ve mutluluk her insanın hakkı. 

Yönetmen de bu hakkı kendinde görüyor ama bir yandan da dünyada savaşlarla, iklim değişiklikleri ile, hukuksuzluklarla ülkesini terk etmek zorunda kalan insanlar varken tercihi ile ilgili duyduğu suçluluk duygusuna çokça vurgu yapıyor. 

Kendi isteği ile geldiği bu ülkede bir yandan kendi topraklarının dertleri ile dertlenirken bir taraftan da oradaki hayatın keyifli akışına teslim oluyor. Tüm bunlara rağmen özlem duygusunu yaşayınca mültecilik, misafirlik, anısızlık, yurtsuzluk, yalnızlık, kökler, içine yerleşilmeye çalışılan dil üzerinden hayatı sorgulamaya başlıyor. Mesela Türkiye'de hiç çiçek yetiştirmezken orada sürekli saksı çiçeklerini arttırıp köklenmeleri için çabaladığını fark ediyor. 

İnsanların yerleşmek için başka gezegenler aradığı bir çağda hala toprağından zorla ayrı bırakılan insanların olması çelişkisine de vurgu yapan belgeselin gösterimi ardından eski bir Sinema Hocası olan yazar Sevilay Çelenk ile verimli bir söyleşi gerçekleşti. Mülkiyeliler Birliği'nin salonu ağzına kadar dolu idi. Merdivenlerde oturanlar da cabası. Çünkü konu önemli. Ailelerin intihar etmeye başladığı bir yerde herkes kendini sıkışmış hissediyor olmalı ki, tercihen ve zorunlu gidişlerin anlatıldığı belgesele rağbet etti. 

Uçan Süpürge'nin film gösterimleri devam edecek. Meraklısı için siteyi takipte kalması tavsiye edilir.

"Daha güzel bir dünyada, mutlulukla yaşamak için neler mümkün?" diyelim... Bakalım mültecilik kavramı ile bir sonraki karşılaşmam nerede nasıl olacak? 





2 yorum:

  1. ay şu konuşmalar, bikaçına gittim zorlu'da :) bu belgeseli de not aldım :)

    YanıtlaSil

Bırak Dağınık Kalsın sitesinde Çam Ağacının Gölgesinde vardı

  *Çam Ağanının Gölgesinde, Handan Kılıç’ın 2022 yılında çıkan romanı. Yazarın bu ilk roman fakat daha önce yayınlamış öyküleri var. Bir ilk...