Aç gözünü seyret, tekrarı yok bunun...

1- Açgözlülük yaptığımı biliyorum ama ne yapayım, yıllarca aç bıraktılar yüreğimi. Kepçeyle verdik sevgimizi dedikleri kepçe kevgirdi. Artık yüreğim de delik deşik, akıp gidiyor içindekiler benden uzağa. Olan içimin sev beni diyen isyankar veledine oluyor, kevgir yetmezmiş gibi yürekteki kaçaklar yüzünden doymuyor bir türlü. 


“Güldürmedin yüzüm sana döneli, düşürdün ağına beni/ Acıya boğdun da beni aman aman oy” diye çığırıyor türküde. Acıttın canımı, hem çok acıttın diye inlesem de, acısın canın demeye varmıyor dilim kimseye. Sevgiye hasret bir yaşama gözlerimi açtığıma, kimselere kızmadan yaşadığıma çok pişmanım. 

2-Aç artık gözünü dedi. Aç da gör gerçekleri. “Deli olmamak içten bile değil dün sabah ağacın biri dikildi önüme kaşlarını çatık” Nükhet Duru söylüyor sanki. 

Ah ah, ağaç olsa sadece, yaprakların yeşiline tutunur, meyvesinden doyarsın ama bu ne ölü ne diri; yaksan desen yaş, yanmaz, sularsın dal verip budaklanmaz. “Acele iştir yaşamak” demiş hızlıca dökmüş yaprağını, çiçeğini, sevmemiş toprağını, sevememiş belki de, ne dallarını uzatmak istemiş göğe ne de kopabilmiş toprağından, iki arada bir yer yüzünde işgal ettiği alan kadar zarar vermiş, faydasız, ancak yürüyenin önünü kesmeyi becermiş.

Çok pişmanım. Hayal kırıklığı tuz buz olmuş cam parçaları gibi batıyor canıma. İnsan sandım ben seni, ağaç sandım çiçekleri konfeti gibi başımdan döker zannedip bütün suyumu verdim. İçtin, içtin, içtin, ne bir dal ne bir çiçek ne umut verdin. Ne zaman yolda olmak istesem yolumu kestin. 


3-Nefretimin yerine ne koymak isterdim? Elbette sevgiyle yer değiştirir nefret; iki uçta savrulur insan, çok severse çok nefret eder. Birbirinin zıttı, kutuplar arasında başka durak yok. Bunlar nasıl güçlü duygular ki, ele geçiriyor hemen kalbi, akıl baştan gider, sevgi eksilirken haz, terk ederken bedeni, aynı eller, diller bıçak olup keser. Kimi zaman ölümcül yaralar açar en derin aşklar. Çok pişmanım. Üzüldüm çok üzüldüm.

4-Dönüşmek istemediğim o şey miyim ben?

Yine o şarkı; bu kaçıncı rastlayış: 

“Eksik bir şey mi var hayatımda gözlerim yine dalıyor
Öyle bir şey ki bu kolay anlatamam
Atsan atılmaz satsan satamam
Bak çayım, sigaram her şeyim tamam
Kalksam duraktan dolmuş gibi
Arka koltukta unutulmuş gibi
Terliklerimle gelsem sana
Sonunda aşkı bulmuş gibi”

"Aman aşkmış meşkmiş, inanmam ben, buldu gül gibi çocuğu yapıştı bakma. Oğlana uyduk aldık ama bildiğin götü açık geldi bizim gelin. Bir çaydanlığı yoktu çeyizinde, terliklerini bile ben aldım. Ara takımlarımı verdim oğlana çeyiz diye, bir kere sermedi o nemrut suratlı. Oğlana da gün yüzü göstermedi de, tükürdüğünü yalayamıyor, çok diretti başta. Çoluk çocuk olunca işte yuvarlanıp gidiyorlar. Anamın ördüğü ara dantelini dikip çarşaflarını yenileyip takım yaptırdım pikocuya, öyle vermiştim, kızım olsa ona verirdim ama ne yapalım benim bahtım da buymuş, çok pişmanım vaktinde beş çocuk yapmadığıma, illa birinden biri iyi çıkar çok olsa" der dururdu bizim komşu. Bu şarkıyı duysa ne derdi kim bilir? “Terliklerimle gelsem sana sonunda aşkı bulmuş gibi” "Kıçı açıkları yamayacaklar aman ha" diye uyarırdı. Ya da "Bizim gelin parayı bulmuş, kendine şarkı besteletmiş" derdi herhalde. 

Çok pişmanım. Gidememenin, gelememenin, seçememenin, yalnızlığın, hasretin, bahtsızlığın isyanı. Bunların bir son kullanma tarihi var mı? Olmalı, aşkı bulamadıysan terliklere de elveda, kış geldi giy botlarını. Kış mı? Hava bildiğin bahar, kışkışsa dediğin korkma, yürek sevilmezse kaçar. Takıl sen, orda burada keyif yap ortamlarda ağır abi kal. Eyvallah... Meraklanma herkes yutar. 


05-Arkadaşlık onlarca yıllık maziyle ayakta kalan bir şey değilmiş. Bunu anlamak çok yıkmıştı beni. Fakültenin ilk günü tanıştığım, o çocuk yaşımdan beri can dostum sandığım, her işinde destek olduğum arkadaşım, yağmurlu bir günde acil gelsene konuşmamız lazım diyerek eve çağırdığında hiç tereddütsüz gitmiştim. Telefonda da sorabileceği çok basit bir soru için beni ayağına çağırmıştı. Sesi de öyle telaşlıydı ki ne oldu acaba korkusuyla gitmiştim onca yolu. Sonra biraz oturduk doktora yapışını takdir ettim. Yeterliliği veremediği için atıldığı halde kocası üniversitede olunca başka bir şehirden yeniden başlatmış doktoraya. Otuzdan sonra evlilik olunca üst üste üç çocukla akademik kariyer yapmanı çok takdir ediyorum, ben cesaret edemedim, mastırdan sonra bıraktım biliyorsun iş güç arasında dediğimde teşekkür etmek yerine "Ondan da eksik kal. Vallahi onu da başarsan çatlardım ortadan" demişti. Ben donup kalmıştım. Her şeyi ama her şeyi ben daha fazla olan biri, ne zaman ihtiyacı olsa koştuğum, derdimi kederimi açtığım, sofrasına oturduğum, evimde uzun vakitler yatılı ağırladığım bir insan gerçekleri ağzından kaçırmış, telafi etmek için tek kelime etmemişti. Salak kafam o gün bile bir şey diyemedi. Sonra çeşitli bahanelerle kendisi uzaklaştı, sadece benden değil beraber yıllarımızı geçirdiğimiz, iyi arkadaş olduğumuzu sandığımız gruptan da uzaklaştı. En ağır darbeyi ben aldım çünkü o kankamdı, kanatarak uzaklaşmıştı. Ve benim tepkim kim bilir paylaşamadığı ne sorunları var olmuştu.

Çok pişmanım, ona bu kadar değer verip vaktimi harcadığım için. Kaybettiğim şey zaman, telafisi olmayan tek şey ve hissettiğim duygu kırgınlık, öyle ki tamir edilemez bir boyutta. Sonra da zeytinyağ gibi üste çıkıp küsüp uzaklaşmasına ne diyeyim, vefasızlardan sen kurtar Allah’ım.

6-Perdeleri korkarak açtım bu sabah. Karanlıktı her yer. Güneşin doğuşunu izledim. Oysa günlerdir uykusuzdum. Normalde bu vakitte devrilip yatmam gerekirdi gözlerim kan çanağına dönmüş. 

“Bilirim son perde bu hadi git sakın durma
Tanıdım bir çok giden senden önce vefasızca
Ağlama yüreğim yar gelmez
Gelse de artık fark etmez
Ha döndü ha dönecek ömür bitiyor
Kış ortasında bahar gelmez.
Ah kaçıncı darbe bu ah bu kaçıncı perde 
Anlamıyor yüreğim 
Gel kendin söyle” diye şarkıya eşlik ediyorum. 

Kış ortasında bahar gelmiyor, gözyaşlarım kuraklığımı gideriyor. Ömür kışta başladı kışta tükenirken kaçıncı darbe bu başımıza inen. Koskoca bir hayat kırığıymış yaşam denen. Çok pişmanım. Ve de çok umutsuz, gelecekten.

7-Çok pişmanım hem de çok. Yolun yarısı dedikleri zamana kadar hiçbir şeyden pişman değildim oysa. Meğer o vakte kadar Platon’un mağarasında gölgeleri izliyormuşum, hissetmeden, dokunmadan, yaşamadan. Gerçekten yolun yarısı olduğunu bilsek, bir bu kadar daha vakit var derdik ama bilmiyoruz tabutumuzun tahtası hangi ağaçta saklı. Bir kere mağaranın kapısını oynatıp dışarı çıktıysan, günden, güneşten, hayattan haberdar olduysan mağaraya geri dönemezsin. İçerde kaybettiğin vakte üzülür her seçiminden de pişman olursun. 

Sezen Aksu Söylüyor:

“O kadar taşkın o kadar aşkındın ki, 
Düşmen kaçınılmazdı, arzın ortasında 
Pişman olunca dönebilirsin
Ben yine burada olacağım
Yaralarını saracağım
Seni anlayacağım” 

Nerede o bolluk Sezen Abla, nerede her döndüm diyeni bağrına basışlar, tercihler, terk edip gidişler... 

Biliriz ki, hep bir istikameti vardır nehrin. Akışa teslimsen geriye yüzemezsin. 

Handan Kılıç 

07/01/2021

14:00


Not: Bu çalışma süreli ve atlatmalı müzik tekniği kullanılıp koyu puntolu cümleler verildikten sonra boşluklar doldurulmuş olup bir Yonca Tokbaş çalışmasında yazılmıştır.

2 yorum:

  1. Güzel bir yazı ilk anda eğer evliyse kocası yok sevgilisi varsa onunla sorunlar var. Aşkın bitişi yerini alan değerler diye düşündüm. Sonra sonuna doğru yok koca ya da sevgili içinde yaşanmışlıklar var dedim. İyi yıllar. Sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. kurmaca şarkı kovalamaca bilinçüstü altı derken bir kovalamacadan ibaret yazının son pişmanlık neye yarar müslüm baba modu var diyelim teşekkürler size de iyi yıllar

      Sil

Bırak Dağınık Kalsın sitesinde Çam Ağacının Gölgesinde vardı

  *Çam Ağanının Gölgesinde, Handan Kılıç’ın 2022 yılında çıkan romanı. Yazarın bu ilk roman fakat daha önce yayınlamış öyküleri var. Bir ilk...