MUTSUZ TENCERE


Mutsuz bir tencereyim ben. Ne zamandır içimde doğru düzgün bir yemek pişmedi. Neymiş efendim herkes diyetteymiş. Ben niye varım o zaman? Amacıma hizmet etmeyeceksem, bir bayramda mutluluk vermeyeceksem neden yaşıyorum? Şu anki durumum huzurevinde ölümü bekleyen bir yaşlıdan farksız. 

Şimdiki tencereler gibi değilim, söylemesi ayıp çok insan doyurdum, karnım biraz geniş. Her gün kullanılan alelade tencereler gibi değilim ama kalabalıkta bir de özel günlerde vazgeçilmezim. Yani eskiden öyleydim. Şimdi evde büyük kutlamalar yapan kalmadı. 

Bir keresinde çocuğun sünnetinde keşkek dövmüşlerdi içimde. Hey gidi günler! Ne güzel zamanlardı. Herkesin yüzünün güldüğü, üzüntülerin büyütülmediği, el birliği ile kalabalık ziyafetlerin üstesinden gelindiği günler. Günün sonunda ben dahil herkes telaştan yorgun ama mutlu olurdu. O sünnet gününde de öyleydi. Keşkeğimden bir yiyen bir daha istedi. Sünnet çocuğu bile gözyaşlarına ara verdiği bir zaman ikinci tabağı istemişti de, annesi dibimi kazımıştı. O esnada canım yandı ama gıkım çıkmadı. Sonuçta bir çocuğun yüzünde gülümseme olacaktım. 

O gün etli keşkeği, her zamanki gibi anneanne yapmıştı. Rahmetli burada olsa beni bir kenara kaldırıp atmazlardı. Gerçi onda da suç var, bırakmadı ki kimse benimle bir şeyler öğrensin, her işe kendi yetişirdi. O gidince büyük bir boşluk oluştu hayatlarında. 

Artık o yok, onun bereketli eli, evi de yok. Beni çocuklarından biri aldı, bir köşeye kaldırdı. Evin içinde topu topu iki ihtiyar var. Onlara yemek pişirecek değilim. Hastalıklar, perhizler derken zaten pek bir şey yedikleri yok. Kendi hallerinde yaşıyorlar. Anane olsa  "Aç insandan hayır gelmez" derdi. Hemen bir şeyler pişirir, bütün çocukları, torunları sofra etrafına toplardı. 

Bunlar birer gölge gibi dolaşıyorlar evin içinde. Torun torbanın uğradığı yok. Beni bir kenara atarlarsa olacağı bu. Benim kaynamadığım yerde sessizlik çöreklenir. 

Ah anane, şimdiki ananeler de torunlar da senin zamanın gibi değil. Ondan benim devrim de kapandı galiba. Sen olsan şimdi bu tatile giden torunlar falan hepsi burada olurdu. Hele de Kurban Bayramında, senle ben başrolde olduk mu, bu kalabalıklar doyar, güler, oynardı. Herkesin ikinci tabağı yemesi zorunlu olurdu. Zaten ikimiz bir araya gelince lezzet rekorunu kırardık. Biz sormasak bile onlar tabakları uzatır, daha yok mu derlerdi.     

Bugün Kurban Bayramı'nın ilk günü. Burada olsaydın bahçede toplanırdı herkes. Sıra sıra kurbanlar dualarla kesilir, bir kaç kişi tutar bacağından çengele asardı. O derinin küçük bıçak darbeleri ile yüzülmesini izlerdi çocuklar. Korkan da olurdu, bıçağı eline alan da. Deriyi tuzlar, sonra gönderir, pöstekiler yaptırırdın. Etler hep beraber doğranır, sonra ben devreye girerdim. Onları bir pişirirdim, herkes parmaklarını yerdi. Rakibim yoktu doğrusu. Belki biraz mangal. İtiraf etmeliyim, onu ben de severdim. Herkes gittikten sonra yıkanıp kaldırıldığımız kilerde az kesişmedik. İkimiz de vazifesini hakkıyla ifa etmenin keyfiyle selamlardık birbirimizi. Bayram akşamları yorgun ama huzurlu olurduk. İçimizin ateşi mutlu ederdi herkesi. Piknik günleri bir onu alıp yola koyulmalarından bozulurdum ama düğün, sünnet, aşure günlerinde de o yalnız kalırdı kilerde. 

Eeee, ne de olsa benim bağrım daha genişti. Bir kerede daha çok kişinin kalbine, midesine ulaşırdım. Anane, bağa bahçeye nereye gitseler götürdü beni. Çocuklarının evinde toplandıklarında bile giderdim yanında. 

Ha bir de aşure mevzuu var. Çok kaynadı bağrımda. Hatta daha gençken adım çıktı onunla, Aşure Tenceresi dedi herkes. Aşure kız ismi ben erkeğim ama onu çok sevmiştim, ondan ses etmedim. Başka yemekler pişirirken bile aşure ile anıldığıma sevindim. Aşure herkesi mutlu eder, tat bırakır damaklarda. Ben belki babam gibi büyük bir düğün tenceresi olmayı beceremedim ama çok çalıştım. Babam sadece o özel günlerde çorba yapmak için dolaştı ev ev. Sahibi vardı ama konu komşu, akraba isteyince giderdi. Çok gezdi, çok sevildi ama ben de orta halli boyumla daha şanslıydım. Hem çok tatlılar hem tuzlular kaynattım. Her sene aşure ile doldum taştım.    

Hangimiz daha çok insan doyurduk bilmiyorum ama tok insan mutlu insandır. Çevremde mutlu insanların dolandığı zamanları özledim. 

Kurban Bayramı ha bu gün! Şimdi bana kesin iş düşerdi. Belki bir gün yine sıram gelecek ama şimdi kimse yok. Anane yok, çocukların kendi çocukları var ama onlar da gurbette. Bahçe yok, bayram da yok. Kaldığım evde  edi ile büdü bir karı-koca var. Bu gün gelecek kimse yok. Kurban telaşı ile uğraşacak güçleri de yok. Marketten hisseye girmişler. Etler, kesilmiş, parçalanmış, kutulanmış gelecek oradan derin dondurucuya konacakmış. 

Ne günlere kaldık.  Vay beTencerenin kaynamadığı, içimin bomboş kaldığı gün bayrammış.

Öyleyse şimdi bu sözü söyleme sırası bende: "Bayram gelmiş neyime!   

Not: Herkese iyi bayramlar:) Bu yazı sanal yazı evinin "Tencere" adlı kelime çalışmasında yazılmıştır. 

10 yorum:

  1. Çok güzel bayıldım tespitler harika. Hüzünlendiğim bu bayram sabahında beni güldürdün. Mutlu ettin. İyi bayramlar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. çok teşekkürler, hep gülelim inşaallah
      zaman değişiyor adetler hafifliyor yaşam tarzları farklılaşıyor hem bunlara uyum sağlamak lazım hem de beraber eğlenmek:)

      Sil
  2. Yanıtlar
    1. Doğru valla :) bu sevda biraz mahalle baskısı birazda yemek yapmaya üşengeçlik sanırım ☺️

      Sil
  3. Bu tarz yazıları seviyorum. Zevkle okudum, teşekkür:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ben teşekkür ederim, mutlu tencerelerimiz olsun sofralarımız dostlarla şenlensin

      Sil
  4. Diyette olsam da aileye ayrıca yemek pişirenlerdenim. Aslında yazı ne çok şey anlatıyor. Herkes kendi içine kapandı ve bağlar koptu.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet çok şey anlatıyor herkes elindeki telefonla kalabalık ama yalnız 😔 yorum icin teşekkür ederim 😊

      Sil
  5. çokoş yaa :) hüzünlü bir nostalji :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Nostalji genelde özlem barındırınız hüzün kaçınılmaz oluyor

      Sil

Bırak Dağınık Kalsın sitesinde Çam Ağacının Gölgesinde vardı

  *Çam Ağanının Gölgesinde, Handan Kılıç’ın 2022 yılında çıkan romanı. Yazarın bu ilk roman fakat daha önce yayınlamış öyküleri var. Bir ilk...