Günlerdir
yataktan çıkmamıştı. Hasta mıydı, hayır.
Yorgun? O da değil.
Uyku… Ah keşke!
Ne
zamandır bir değil birkaç ilaç içmeden uyuyamıyordu. Gözü bütün gece odasının
nemli duvarlarından, sıvası dökülmüş tavanına geziniyor, sabaha karşı tam yeni
yeni dalmışken odanın içine doğan güneş uyumasına müsaade etmiyordu.
Eskiden
sabahın ilk ışıkları ile uyanmayı sever, neşeyle hazırlıklara koyulurdu. Yaşama
erkenden karıştığını düşünürken üçer beşer atlayarak indiği merdivenlerde
çocukluğuna dönmüşçesine keyiflenirdi. Her sabah içinden fışkıran bu enerji ile
yürüdüğü yolun uzunluğunu unutur, çevresine yeni bir gözle bakmayı becerirdi.
Ama artık her şey manasını yitirmiş, başına gelen o talihsiz kazadan sonra bir
daha dans edememişti. Bunu kabullenmesi de epey zaman aldı. Yıllarca verdiği
emeğin neden, nasıl yittiğine, yaşamının bir anda tepetaklak oluşuna bir türlü
anlam veremedi.
Şimdilerde
soru sormayı da, cevap aramayı da bırakmıştı. Önceleri bir türlü vakit
bulamadığı yağlı boya çalışmalarına geri döndü. Eski günlerden tanıdığı bir
arkadaşı resimlerini galerisinde satış için sergilemeyi teklif ettiğinde
gözleri dolarak boynuna sarıldı. Ama gecelerce uğraştığı tablolar fazla para
etmeyince bir kez daha yıkıldı. Geçinebilmek için resim satmaya devam etse de,
bir süredir her şeye olduğu gibi resme de hevesini yitirmişti.
Zaten yaşadığı
bu bir göz odanın içinde boya kokularının verdiği rahatsızlıkla baş ağrıları
kronikleşmişti. Gecesi uykusuz, gündüzü vücudunun çeşitli bölgelerinde dolaşan
ağrıların ızdırabı ile geçen bir haftanın sonunda yine yatakta dönüp dururken
kapının hızlı hızlı çalınmasıyla yerinden doğruldu. Üzerine şalını alıp kapıyı
açtı. Karşısında duran genç elinde renk renk çiçeklerin olduğu bir buket
tutuyordu. Selam verip çiçeği uzatırken onun adını söyledi.
O an içine dolan
sevinçle çocuğun devamında ne dediğini duyamadı. Genç çocuk tekrar sorunca
kendine geldi ve “Tabi bu akşam uygunum, bekliyorum” diyerek içeri girdi.
Sırtını kapıya dayadı. Hızlanan kalp atışlarının düzene girmesini beklerken
tahta kapının sert bir şekilde kapandığını fark etmedi. Çiçekleri koklarken
gözleri kapalı onu düşledi.
“Üç yıl oldu, demek dönmüş” diye mırıldandı.
Çiçekleri vazoya yerleştirirken arasına iliştirilmiş notu gördü. Doğum gününü
kutluyordu.
Gülümsedi, “Bu gündü doğru, unutmamış” diyerek sevindi.
Hemen ocağı
yaktı. Suyu ısıttı. Bakırı duvarın kenarında alıp yere koydu. Soğuk su kovasını
getirdi. Suyu başından aşağı dökerken gözleri kapalı onunla geçen günleri
düşünüyordu. Yüzüne bir gülümseme yerleşti. Vücudunu keselerken sanki aylardır
üzerini bir mum gibi kaplayan umutsuzluktan sıyrıldığını hissetti. Bir ara
“Değişen bir şey olmayacak” diyen mantığına çıkıştı. “Bu gün değil, şimdi sus
ve beni bu gün bari rahat bırak” dedi.
Hava
kararmadan hazırdı. Epey zamandır bu gözlerle aynaya bakmamıştı. Kendini uzun
uzun izledi. “Aslında hala güzelim” diye mırıldandı.
“Unutmamış işte” diyen
kelebekler içindeki solmuş bahçede uçuşmaya başladı. Onu yeniden göreceği için heyecanlı ve
sabırsızdı. Temiz hava alayım diyerek pencereyi açtı. Arabasının sokağa
girdiğini görünce kalbi duracak gibi oldu. Yeniden aynaya koştu. Allığını
tazeledi, biraz daha o sevdiği kokudan sıktı. Kapının yanına geldi.
Basamakların bittiğini o gıcırdayan trabzanın sesinden anladı. Yaklaşan her
adımda heyecanı arttı.
Bir yandan ona sarılmanın, kokusunu içine çekmenin
hayalini kuruyor bir yandan da sakin olmalıyım diyerek kendine telkin
veriyordu. Nihayet kapı çaldı. Biraz bekledi, iki adım attı ve derin bir nefes
alıp tokmağı çevirdi. Kapı açılmadı. Biraz zorladı ama sonuç alamadı. Dilinin
düştüğünü fark edince yüzüne yerleşen kırgın ifadeyle olduğu yere çömeldi. Çok
geçmeden dışarıdan onun sesi geldi:
-Bekle, bir çözüm bulacağım.
Not: (Bu öykü Pablo Picasso'nun yukarıda paylaştığım Mavi Oda adlı tablosundan esinle, tarafımdan yazılmıştır. Gizemli bu resmin altında ikinci bir resmin gizli olduğu keşfedilmiştir. İkinci resim aşağıdadır. )
Ne güzel resimden öykü üretmek. Resimin, müziğin birer öyküsü vardır. Gizli resim de en az görüneni kadar ilginç ve sır dolu.
YanıtlaSilEvet dünyanın her yerinde yaratıcı yazarlık atölyelerinde ilk yapılan alıştırmalar hep bu resim üzerine imiş
Silsanat sırlarla dolu bir alan artık içine sığmayanların taşması demek sanat ve eğer içinizdeki gerçekse yansıyan da gerçek oluyor:) yorum ve katkınız için teşekkürler
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilsonunda bu da oldu:)) yazıdaki öyküyü kendi penceresinden tamamlayan bir okur... Üşenmeyip yazının beş katı uzunlukta bir ekleme yapmış tebrikler Hakan Bey de sonra noldu ben de kapıda bırakmıştım siz de az gitmiş uz gitmiş bir arpa boyu yol almamış kapıda kalmışsınız :)) teşekkürler
Silbu arada bir blog açın derim sırf burada yaptığınız yorumlarla bile epey içerik üretmiş olursunuz size de arşiv olur hem
saygılar
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil